Sanatçı Ayşen Yıldırım’ın imzasını taşıyan eserler, 9 Şubat’a kadar Müze Gazhane C Binası’nda sanatseverleri bekliyor. Serginin küratörlüğünü ise gazeteci Emin Çapa üstleniyor.
ZORBALIĞA KARŞI DESENLER
Boyunduruk kavramı, farklı disiplinlerde farklı anlamlara gelebiliyor. Ancak “zorbalık baskısı” bu sözcüğü en iyi tanıdığımız anlamı. Yıldırım, eserlerinde buradan yola çıkıyor, toplum ve bireyler üzerindeki güç dengelerini ve sosyal kontrol kavramını ele alıyor. Eserlerin adı da bunu doğruluyor: “Eril”, “Çark”, “Barış”, “Tabiat Ana”, “Kapan”, “Güç”, “Baskı”, “Zorba”, “Pranga”, “Dişil”… Yıldırım, sınırsız ve zamansız desenleriyle zorbalığa karşı sanatın direnişinin hikâyesini anlatıyor.
‘KAVRAMSAL DERİNLİK’
Küratör Emin Çapa, kürasyon sürecinde her eseri tek tek ele aldığını ama aynı zamanda tüm eserleri beraber de değerlendirdiğini söylüyor. Çapa, “Eserlerin sergilenmesini, birbiriyle ilişkisini, sıralanmasını hep bu kavramsal derinlik üzerine kurmak istedim” diyor ve ekliyor: “Eserlerin biçim, renk ve adları bize o boyundurukları hatırlatıyor. Bize vurulan boyundurukları düşünmemizi sağlıyor. Bir insanı veya bir canlıyı boyunduruk altına almak o kadar güçlü bir kavram ki, bu yokmuş gibi davranıyoruz.”
‘AYNI PLASTİK KAYGILAR’
“Boyunduruk gibi bir malzemenin üzerine, böylesine bir yaklaşımın nasıl doğduğunu” sorduğumuzda Yıldırım, “30-35 yıl natürmort çalıştım. Ancak son yıllarda, yenilenme ve değişim arayışım vardı. Bir nesne arayışım vardı, ahşap ve eski. Bergama’da, eskicide bir boyunduruk görünce orada karar verdim böyle bir çalışma yapmaya. Ve sonrasında iki yıl Türkiye’nin her yerinden boyunduruk topladım” diye konuştu. Boyunduruk kavramı ve formun kendisiyle, hissettiklerini yansıttığını belirten Yıldırım, “Bugüne kadar Türkiye’de ve dünyada gördüklerim, duyduklarım ve yaşadıklarım beni böyle bir yolculuğa çıkardı. Tuvalin karşısında nasıl davrandıysam bunların karşısına da aynı plastik kaygılarla (renk, biçim, form, kompozisyon) oturdum” diyor.